4 Ekim 2016 Salı
Fatih Aydın- Saadet Partisi Gençlik Kolları Başkanı ( IYFO-Fatih Aydın- Saadet Partisi Gençlik Kolları Başkanı ( IYFO- 11. Müslüman Gençlik Buluşması, 02.10.2016)
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Muhterem Saadet Partisi Genel Başkanımız,
Genel Başkan Yardımcılarımız,
Saygıdeğer IYFO Genel Başkan’ımız,
İslam Topluluklarının Muhterem Gençlik Temsilcileri,
Kıymetli dava kardeşlerim,
Hepinizi selamların en güzeli olan Allah’ın (cc) selamı ile selamlıyorum.
Esselamu Aleykum.
“İnsanlığın huzuru için İslam Birliği” temalı bu toplantıyı gerçekleştirmek üzere, İstanbul’da bizleri bir araya getiren Cenabı Allah’a (cc) sonsuz şükürler olsun. Rabbimiz (cc) bu toplantıyı en büyük ecirlere ve bütün insanlığın saadetine vesile kılsın.
Her yıl, her şeye ve herkese rağmen, ısrarla ve inançla, İslam Birliği’nin bir uygulaması olarak, bu toplantıları organize eden, Müslüman gençlerin bir araya gelmesine vesile olan Uluslararası Gençlik Formuna ve değerli başkanı Musa Budak Beyefendiye teşekkür ediyorum.
Bu toplantıya teşrif eden siz kıymetli kardeşlerime de şükranlarımı arz ediyorum, teşekkür ediyorum.
Kıymetli Kardeşlerim;
Son toplanmamızdan bu zamana bir yıl geçti. Bu bir yılda İslam Coğrafyasında ise hiçbir şey değişmedi. Yine kan, yine gözyaşı, yine ızdırap, yine kaos, yine kavga, yine çatışma…
Geçen yılda ölen ve öldüren Müslüman’dı, bu yıl da ölen ve öldüren Müslüman.
Geçen yıl da parçalanan topraklar İslam topraklarıydı, bu yıl da parçalanan topraklar İslam toprakları.
Geçen yılda kazançlı çıkan Amerika, Avrupa, İsrail’di, bu yıl da kazançlı çıkan Amerika, Avrupa, İsrail…
Geçen yıl kıyıya vuran Aylan bebekleri konuştuk, bu yıl da üzerine bombalar atılan Ümran bebekleri konuşuyoruz.
Ne zaman uyanacağız? Ne zaman kendimize geleceğiz? Ne zaman bu zulümler son bulacak? Ne zaman şuurlanacağız?
Ne zaman görüntüye, şekle, sese aldanmayı bırakıp ta çözüme odaklanıp, eyleme geçeceğiz?
5 tane İslam ülkesini bir araya getirerek bir güç oluşturamayan işbirlikçi yönetimlerin nefisleri tatmin edici, karşılığı olmayan hamasi nutuklarının bir işe yaramadığını ne zaman anlayacağız?
Zaman konuşma zamanı değil,
Zaman bildiklerimizi uygulama zamanıdır.
Zaman diriliş ve direniş zamanıdır.
Zaman, Allahın ipine, hep beraber, sımsıkı sarılarak saadete erme zamanıdır.
Değerli Kardeşlerim;
İşte biz gençlik hareketlerinin temsilcileri olarak en büyük vazifemiz, en büyük çalışmamız bu hususta gençlerimizi şuurlandırmaktır. Onlara ideal aşılamak, hedefler koymak ve bu hedefler doğrultusunda onları çalışmalara teşvik ederek fedakârlık yaptırmaktır.
Erbakan Hocamız derdi ki: “Müslüman olmak yetmez. Şuurlu Müslüman olmak gerekir”
Bunun için bütün gençlik çalışmalarımızın özünü şuurlandırma oluşturmalıdır. Şuurun ise 3 temel esası vardır:
Konuştuğumuz sözün, yaptığımız işin referansı İslam olacak.
Yani düşüncelerimizi, konuşmalarımızı, kavramlarımızı, eylemlerimizi batıya göre değil kendi inancımıza göre belirleyeceğiz.
Gencimizin zihin dünyasında batı taklitçiliğini, batı hayranlığını değil; kendi medeniyet değerlerimizi inşa edeceğiz.
Sözlerimiz ve eylemlerimiz İslam Birliği’nin tesisine hizmet edecek.
Yaptığımız bütün çalışmalarda tevhidi esas alacağız. Müslüman kardeşliğini işleyeceğiz.
Renk, dil, mezhep ayrımı olmaksızın aynı kıbleye yönelmiş, aynı Allah’a, aynı Peygamber’e, aynı Kitab’a inanan insanları seveceğiz, bu insanların birliği için mücadele edeceğiz.
İslam birliğini ilk önce gençlerimizin kalplerinde ve zihinlerinde kuracağız.
Sözlerimiz ve eylemlerimiz, bütün insanlığın faydasına olacak.
Biz inancımız gereği sadece Müslümanların için değil bütün insanların huzuru, refahı ve saadeti için çalışacağız.
Kimseye elimizle veya dilimizle zarar vermeyeceğiz, zulmetmeyeceğiz.
Gazze’nin derdi ile dertlendiğimiz kadar Paris’in, Londra’nın ve Newyork’un arka sokaklarındaki sömürülen insanların derdi ile dertleneceğiz.
Muhterem Kardeşlerim!
İslam dünyası bugün bir hülyalar aleminde yaşamaktadır. Coğrafyamızı ilgilendiren konularda neredeyse hiçbir söz hakkına sahip değiliz. Ya da aldığımız kararlara derdimizi anlamayacak olan şebekeleri dahil ediyoruz.
Bunun sonucunda da karlı çıkan sadece batı ve onun bu bölgedeki mikrobu ve şımarık çocuğu İsrail oluyor.
Emperyalist ve Siyonist projelerin gerçekleşmemesi ve İslam dünyasının hakettiği şekilde yaşaması için mutlak suretle kendi özbenliğimizi yeniden diriltmek mecburiyetindeyiz.
İslam coğrafyası ile ilgili alınması gereken meselelerde karar merci yine bu coğrafya olmalıdır.
Kendi mali politikalarımızı, askeri ve teknolojik yatırım ve faaliyetleri, kültürel işbirliğini ve kalkınmayı, eğitim reformunu sağlayacak kuruluşları hayata geçirmek durumundayız. Aksi halde varoluşumuzu kaybedecek ve bize zulmedilmesine müsaade etmiş olacağız ve ruhumuzu kaybedeceğiz.
Bu nedenle mutlaka İslam dünyasının yeniden doğuşuna ve kalkınmasına vesile olacak projeler üretmemiz ve bunları hayata geçirmemiz gerekir.
Birkaç yüzyıl öncesine kadar düşünce ve bilim alanında söz sahibi olmuş bir İslam medeniyeti bugün kaba bir taklitçilikten öteye gidemiyor. İbni Rüşd’leri, Gazalileri, İbni Sina’ları, İbni Haldun’ları, Hasan El Bennaları, Mevdudileri, Erbakanları ve daha nice bilim, düşünce ve siyaset adamını yetiştirmiş medeniyetimiz ne yazık ki şimdi birkaç uluslararası ödül ile tatmin olmaya çalışmaktadır.
Dünyaya söz söyleyebilecek, düşüncenin ve hayatın her alanında var olacak nitelikli sosyal bilimciler, bilim insanları, yazarlar, sanatçılar, düşünürler ve siyasetçiler yetiştirmek mecburiyetindeyiz. Aksi halde İslam âlemi olarak hem medeniyetimizin umdeleri doğrultusunda bir şeyler ortaya koyamayacağız hem de dünyanın bu kötü gidişine dur deme gücümüz olmayacaktır.
Şehirlerimiz, kapitalizmin tümörleri haline geldi. Eğitimimiz yine kapitalizmin bir serumu halinde. Kültür ve Sanat alanında kendi medeniyetimize has özellikler taşıyan pek az ürün ortaya koyabildik. Ekonomik sistemlerimiz tamamen gayri İslami. Askeri alanımız ise caydırıcı bir güce sahip değil.
Tüm bu kötü gidişlere dur demek, İslami hareketler olarak, çalışmalarımızda, uzun vadede planlar yapmakla ve bunları hayata geçirmekle mümkündür. Gençlik teşkilatları olarak bu alanlarla ilgili nitelikli çalışmalar ve projeler ortaya koymak zorundayız.
Elbetteki bu söylenenleri yapmak için de insana yatırım yapmak, nitelikli kadrolar yetiştirmek, böylelikle gençlerimizi şuurlandırmak gerekir. Gençlik çalışmalarımız, yeni fetihleri gerçekleştirecek nesiller yetiştirmeyi merkeze almalıdır.
Bizler “Bir yıl sonrasını düşünüyorsanız bir tohum ekiniz. 10 yıl sonrasını düşünüyorsanız bir fidan dikiniz. Ama 100 yıl sonrası düşünüyorsanız Filistin’i, Somali’yi, Patani’yi, Suriye’yi kurtarmak istiyorsanız, İslam Birliğini tesisi etmek, yeni bir dünya kurmak istiyorsanız insan yetiştiriniz” anlayışıyla hareket etmeliyiz.
Bu anlayışla hareket edildiği zaman inanıyor ve ümid ediyoruz ki yakın bir gelecekte bu topraklarda yine huzur olacak, adaletin hakim olduğu yeni bir dünya muhakkak kurulacaktır.
Siz değerli kardeşlerime beni sabırla dinlediğiniz için teşekkür ediyor, saygılar sunuyor, hepinizi Allah’a emanet ediyorum.
Esselamu Aleyküm 11. Müslüman Gençlik Buluşması, 02.10.2016)
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Muhterem Saadet Partisi Genel Başkanımız,
Genel Başkan Yardımcılarımız,
Saygıdeğer IYFO Genel Başkan’ımız,
İslam Topluluklarının Muhterem Gençlik Temsilcileri,
Kıymetli dava kardeşlerim,
Hepinizi selamların en güzeli olan Allah’ın (cc) selamı ile selamlıyorum.
Esselamu Aleykum.
“İnsanlığın huzuru için İslam Birliği” temalı bu toplantıyı gerçekleştirmek üzere, İstanbul’da bizleri bir araya getiren Cenabı Allah’a (cc) sonsuz şükürler olsun. Rabbimiz (cc) bu toplantıyı en büyük ecirlere ve bütün insanlığın saadetine vesile kılsın.
Her yıl, her şeye ve herkese rağmen, ısrarla ve inançla, İslam Birliği’nin bir uygulaması olarak, bu toplantıları organize eden, Müslüman gençlerin bir araya gelmesine vesile olan Uluslararası Gençlik Formuna ve değerli başkanı Musa Budak Beyefendiye teşekkür ediyorum.
Bu toplantıya teşrif eden siz kıymetli kardeşlerime de şükranlarımı arz ediyorum, teşekkür ediyorum.
Kıymetli Kardeşlerim;
Son toplanmamızdan bu zamana bir yıl geçti. Bu bir yılda İslam Coğrafyasında ise hiçbir şey değişmedi. Yine kan, yine gözyaşı, yine ızdırap, yine kaos, yine kavga, yine çatışma…
Geçen yılda ölen ve öldüren Müslüman’dı, bu yıl da ölen ve öldüren Müslüman.
Geçen yıl da parçalanan topraklar İslam topraklarıydı, bu yıl da parçalanan topraklar İslam toprakları.
Geçen yılda kazançlı çıkan Amerika, Avrupa, İsrail’di, bu yıl da kazançlı çıkan Amerika, Avrupa, İsrail…
Geçen yıl kıyıya vuran Aylan bebekleri konuştuk, bu yıl da üzerine bombalar atılan Ümran bebekleri konuşuyoruz.
Ne zaman uyanacağız? Ne zaman kendimize geleceğiz? Ne zaman bu zulümler son bulacak? Ne zaman şuurlanacağız?
Ne zaman görüntüye, şekle, sese aldanmayı bırakıp ta çözüme odaklanıp, eyleme geçeceğiz?
5 tane İslam ülkesini bir araya getirerek bir güç oluşturamayan işbirlikçi yönetimlerin nefisleri tatmin edici, karşılığı olmayan hamasi nutuklarının bir işe yaramadığını ne zaman anlayacağız?
Zaman konuşma zamanı değil,
Zaman bildiklerimizi uygulama zamanıdır.
Zaman diriliş ve direniş zamanıdır.
Zaman, Allahın ipine, hep beraber, sımsıkı sarılarak saadete erme zamanıdır.
Değerli Kardeşlerim;
İşte biz gençlik hareketlerinin temsilcileri olarak en büyük vazifemiz, en büyük çalışmamız bu hususta gençlerimizi şuurlandırmaktır. Onlara ideal aşılamak, hedefler koymak ve bu hedefler doğrultusunda onları çalışmalara teşvik ederek fedakârlık yaptırmaktır.
Erbakan Hocamız derdi ki: “Müslüman olmak yetmez. Şuurlu Müslüman olmak gerekir”
Bunun için bütün gençlik çalışmalarımızın özünü şuurlandırma oluşturmalıdır. Şuurun ise 3 temel esası vardır:
Konuştuğumuz sözün, yaptığımız işin referansı İslam olacak.
Yani düşüncelerimizi, konuşmalarımızı, kavramlarımızı, eylemlerimizi batıya göre değil kendi inancımıza göre belirleyeceğiz.
Gencimizin zihin dünyasında batı taklitçiliğini, batı hayranlığını değil; kendi medeniyet değerlerimizi inşa edeceğiz.
Sözlerimiz ve eylemlerimiz İslam Birliği’nin tesisine hizmet edecek.
Yaptığımız bütün çalışmalarda tevhidi esas alacağız. Müslüman kardeşliğini işleyeceğiz.
Renk, dil, mezhep ayrımı olmaksızın aynı kıbleye yönelmiş, aynı Allah’a, aynı Peygamber’e, aynı Kitab’a inanan insanları seveceğiz, bu insanların birliği için mücadele edeceğiz.
İslam birliğini ilk önce gençlerimizin kalplerinde ve zihinlerinde kuracağız.
Sözlerimiz ve eylemlerimiz, bütün insanlığın faydasına olacak.
Biz inancımız gereği sadece Müslümanların için değil bütün insanların huzuru, refahı ve saadeti için çalışacağız.
Kimseye elimizle veya dilimizle zarar vermeyeceğiz, zulmetmeyeceğiz.
Gazze’nin derdi ile dertlendiğimiz kadar Paris’in, Londra’nın ve Newyork’un arka sokaklarındaki sömürülen insanların derdi ile dertleneceğiz.
Muhterem Kardeşlerim!
İslam dünyası bugün bir hülyalar aleminde yaşamaktadır. Coğrafyamızı ilgilendiren konularda neredeyse hiçbir söz hakkına sahip değiliz. Ya da aldığımız kararlara derdimizi anlamayacak olan şebekeleri dahil ediyoruz.
Bunun sonucunda da karlı çıkan sadece batı ve onun bu bölgedeki mikrobu ve şımarık çocuğu İsrail oluyor.
Emperyalist ve Siyonist projelerin gerçekleşmemesi ve İslam dünyasının hakettiği şekilde yaşaması için mutlak suretle kendi özbenliğimizi yeniden diriltmek mecburiyetindeyiz.
İslam coğrafyası ile ilgili alınması gereken meselelerde karar merci yine bu coğrafya olmalıdır.
Kendi mali politikalarımızı, askeri ve teknolojik yatırım ve faaliyetleri, kültürel işbirliğini ve kalkınmayı, eğitim reformunu sağlayacak kuruluşları hayata geçirmek durumundayız. Aksi halde varoluşumuzu kaybedecek ve bize zulmedilmesine müsaade etmiş olacağız ve ruhumuzu kaybedeceğiz.
Bu nedenle mutlaka İslam dünyasının yeniden doğuşuna ve kalkınmasına vesile olacak projeler üretmemiz ve bunları hayata geçirmemiz gerekir.
Birkaç yüzyıl öncesine kadar düşünce ve bilim alanında söz sahibi olmuş bir İslam medeniyeti bugün kaba bir taklitçilikten öteye gidemiyor. İbni Rüşd’leri, Gazalileri, İbni Sina’ları, İbni Haldun’ları, Hasan El Bennaları, Mevdudileri, Erbakanları ve daha nice bilim, düşünce ve siyaset adamını yetiştirmiş medeniyetimiz ne yazık ki şimdi birkaç uluslararası ödül ile tatmin olmaya çalışmaktadır.
Dünyaya söz söyleyebilecek, düşüncenin ve hayatın her alanında var olacak nitelikli sosyal bilimciler, bilim insanları, yazarlar, sanatçılar, düşünürler ve siyasetçiler yetiştirmek mecburiyetindeyiz. Aksi halde İslam âlemi olarak hem medeniyetimizin umdeleri doğrultusunda bir şeyler ortaya koyamayacağız hem de dünyanın bu kötü gidişine dur deme gücümüz olmayacaktır.
Şehirlerimiz, kapitalizmin tümörleri haline geldi. Eğitimimiz yine kapitalizmin bir serumu halinde. Kültür ve Sanat alanında kendi medeniyetimize has özellikler taşıyan pek az ürün ortaya koyabildik. Ekonomik sistemlerimiz tamamen gayri İslami. Askeri alanımız ise caydırıcı bir güce sahip değil.
Tüm bu kötü gidişlere dur demek, İslami hareketler olarak, çalışmalarımızda, uzun vadede planlar yapmakla ve bunları hayata geçirmekle mümkündür. Gençlik teşkilatları olarak bu alanlarla ilgili nitelikli çalışmalar ve projeler ortaya koymak zorundayız.
Elbetteki bu söylenenleri yapmak için de insana yatırım yapmak, nitelikli kadrolar yetiştirmek, böylelikle gençlerimizi şuurlandırmak gerekir. Gençlik çalışmalarımız, yeni fetihleri gerçekleştirecek nesiller yetiştirmeyi merkeze almalıdır.
Bizler “Bir yıl sonrasını düşünüyorsanız bir tohum ekiniz. 10 yıl sonrasını düşünüyorsanız bir fidan dikiniz. Ama 100 yıl sonrası düşünüyorsanız Filistin’i, Somali’yi, Patani’yi, Suriye’yi kurtarmak istiyorsanız, İslam Birliğini tesisi etmek, yeni bir dünya kurmak istiyorsanız insan yetiştiriniz” anlayışıyla hareket etmeliyiz.
Bu anlayışla hareket edildiği zaman inanıyor ve ümid ediyoruz ki yakın bir gelecekte bu topraklarda yine huzur olacak, adaletin hakim olduğu yeni bir dünya muhakkak kurulacaktır.
Siz değerli kardeşlerime beni sabırla dinlediğiniz için teşekkür ediyor, saygılar sunuyor, hepinizi Allah’a emanet ediyorum.
Esselamu Aleyküm
1 Ekim 2016 Cumartesi
Keramet Milli Görüştedir!
Milli Görüş; bir dağın zirvesinde dört mevsim erimeyen kar gibidir.. Kimi zaman çok, kimi zaman az; ama hep varızdır. İyiliği emredip, kötülükten men edecek topluluklar, çok da olsalar az da olsalar dağın zirvesindeki hayat kaynağıdır insanlık için. Yeryüzünü ayakta tutan, yeryüzüne direk olan dağlar misali, Milli Görüş hareketi de milletimizin dağlarıdır. Erbakan Hocamızın, “Milletin inancı, kimliği, tarihi, ruh kökü” olarak ifade ettiği Milli Görüş, varlığıyla ülke ve milletin de yegane teminatı olmuştur. Son yarım asrın her mevsiminde, gelişen her şartta ve oluşan her zeminde milletin güvenini ve umudunu cezbetmiş, bugünlere taşımıştır.
Bu memleketin son yarım asrından Milli Görüş’ü çıkarırsanız geriye millet adına yapılmış bir şey kalmaz. Geçen zamanın bize öğrettiği hakikat şu ki; bu millet Milli Görüş’süz yapamaz. Bu milletin umudu, bu milletin beklentisi, bu milletin teveccühü Milli Görüş’ten çalınıp da iktidar partisine yamandığı günden beri yaşananlar ortadadır. İki yakamız bir araya gelmiyor, gelemiyor.
Böyle bir zamanda Saadet Parti’miz Büyük Kongre için istişare sürecini başlattı. Saflar sıkışacak, heyecan yinelenecek, fedakarlıklar taçlanacak inşallah.
Milli Görüş, mevsimlik bir hareket değildir. Milli Görüş; gelip geçici bir heves, gelip geçici bir fikriyat ve gelip geçici bir örneklem de değildir. . “Temel esasları” olan, “teamülleri” bilinen, yarım asırlık bir tecrübe hazinesine sahip olan bir harekettir Milli Görüş. İstişare; Milli Görüş’ün başarısının anahtarıdır.
Erbakan Hocamız’ın iki dudağının arasından “ben” dediğini bir kez dahi duyanımız yoktur herhalde. 40 yılı aşkın zamanda adeta tek başına omuzlarken davamızı “ben değil, biz derdi” hep. Erbakan Hocamız bile “Keramet bizde değil, Milli Görüş’tedir” derken, biz nasıl “ben” diyebiliriz ki!..
MİLLİ Görüş; bir dağın zirvesinde dört mevsim erimeyen kar gibidir.. Kimi zaman çok, kimi zaman az; ama hep varızdır. İyiliği emredip, kötülükten men edecek topluluklar, çok da olsalar az da olsalar dağın zirvesindeki hayat kaynağıdır insanlık için. Yeryüzünü ayakta tutan, yeryüzüne direk olan dağlar misali, Milli Görüş hareketi de milletimizin dağlarıdır. Erbakan Hocamızın “Milletin inancı, kimliği, tarihi, ruh kökü” olarak ifade ettiği Milli Görüş, varlığıyla ülke ve milletin de yegane teminatı olmuştur. Son yarım asrın her mevsiminde, gelişen her şartta ve oluşan her zeminde milletin güvenini ve umudunu cezbetmiş, bugünlere taşımıştır.
BU ÜLKENİN SON YARIM ASRINDAN MİLLİ GÖRÜŞ’Ü ÇIKARSANIZ, GERİYE BİR ŞEY KALMAZ!
Şöyle düşünelim: 1969’da yola çıkılmamış olunsaydı… Milli Nizam kurulmasaydı. Milli Selamet hükümet olmasaydı. Refah, belediyelerde ve 54. Erbakan Hükümetinde efsaneleşmeseydi. Fazilet olmasaydı. Saadet, Milli Görüş sancağını 15 yıldır şerefle taşımamış olsaydı. Yayın hayatında 44’üncü yılını tamamlamakta olan Milli Gazete hiç çıkmamış olsaydı… 70’li yılların o zor günlerinde Akıncılar olmasaydı… Dün Milli Gençlik Vakfı, bugün Anadolu Gençlik Derneği “Önce Ahlak ve Maneviyat” bayrağını açmamış olsaydı… Hak-İş Memur-Sen kurulmasaydı.. Bugün 40 kadar Milli Görüşçü kuruluşumuz hayat bulmasaydı… İlk açan çiçek olarak baharın müjdecisi Erbakan Hocamız siyasete hiç girmeseydi… Şunlar şunlar olurdu; bunlarsa olmazdı diye sıralayacak değiliz.
Milli Görüş’ün varlığının ehemmiyetini idrak etmek adına soralım sadece: Bu ülkenin son yarım asrından çıkarsanız Milli Görüş’ü, Erbakan Hocamızı; memleket, millet ve ümmet adına yapılmış geriye ne kalırdı acaba İktidarda ya da muhalefette Milli Görüş olmasaydı, gelen her iktidar bu millettin inancından, kimliğinden ve ruh kökünden daha büyük parçalar koparmaya devam edecekti.
HAKİKAT ŞU Kİ; MİLLİ GÖRÜŞ’SÜZ OLMUYOR!
Geçen zamanın bize öğrettiği hakikat şu ki; bu millet Milli Görüş’süz yapamaz. Tek başına iktidar da olsanız, güçlü de görünseniz, medya gücünüz de olsa Milli Görüş’süz olamayacağı da ortadadır! Bu milletin umudu, bu milletin beklentisi, bu milletin teveccühü Milli Görüş’ten çalınıp da bugünkü iktidar partisine yamandığı günden beri yaşananlar ortadadır. İki yakamız bir araya gelmiyor, gelemiyor. Milli Görüş’e ambargo konmasaydı, Milli Görüş’ün önüne barajlar kurulmasaydı (Allah-u alem) FETÖ gibi yapılar da kendisine boş bir meydan bulamayacaktı. 15 Temmuz gecesi yaşanan hain darbe girişimi de göstermiştir ki, bu ülkenin, bu milletin tek yerli ve milli hareketi, tek teminatı Milli Görüş’tür. Görülmüştür ki, bir takım stratejilerle Milli Görüş engellendiği zaman, sun’i olarak oluşturulan siyasal ve sosyal boşlukta kökü dışarıda projeler, yapılar bu memleketin başına bela olarak sarılmaktadır. Batıl, panzehirin olmadığı her yere sızmakta mahirdir. Milli Görüş, bu milletin hem antibiyotiği hem de vitaminidir. Nitekim; siyaset arenası, Meclis’imiz, televizyon ekranları, gazete sütunları Milli Görüş’e kapatılmasaydı, hiçbir yapı bu milletin kalbine bir hançer gibi sokulamazdı. Son yaşadıklarımız da tekraren bize şunu söylüyor: Bu ülkenin Milli Görüş’e her zamankinden daha çok ihtiyacı var.
SAFLAR SIKLAŞACAK… HEYECAN YENİLENECEK… FEDAKARLIKLAR TAÇLANACAK
FETÖ’nün yıkıcı, yok edici izlerinin giderek derinleştiği… Her şeyin allak bullak edildiği… Devlette neredeyse taş taş üzerinde bırakılmadığı… Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ifadesiyle “at izinin it izine karıştığı”, dış borcun 710 milyar dolarlara tırmandığı… Kıbrıs’ın Avrupa’ya/Rumlara sunulmak üzere yeniden tepsiye konduğu, İsrail’le normalleşip anlaşmaların imzalandığı, Faiz virüsünün ülkede kanser gibi hızla yayıldığı, AB normlarının mevzuatımızı, yasalarımızı hızla ele geçirdiği, İslam Birliği talebinden bile yavaş yavaş vazgeçildiği.. Üretimin terk edildiği, D-8’lerin unutulduğu bir zamanda… Milli Görüş’ümüz, Saadet Parti’miz Büyük Kongre’ye gidiyor.. Kongreler kimi siyasi partiler için Genel Başkan seçimlerini ve parti yönetimlerindeki değişimleri ifade ediyor olabilir. Elbette Saadet Partisi için de geçerlidir bu. Fakat kongreler siyasi hareketler için daha başka, daha ulvi anlamlar da taşırlar. Hele ki Milli Görüş partileri için kongreler safların sıklaşması, heyecanın yenilenmesi, eksiklerin tanzimi, azmin ve kararlılığın ahde dönüşmesi anlamlarını da yüklenirler. O güne kadar yapılmış olan gayret, cehd ve fedakarlıklar taçlanır adeta.
GELİP GEÇİCİ BİR HEVES, MEVSİMLİK BİR HAREKET DEĞİLİZ!
Saadet Partisi Türkiye’de politik arenada yer alan oy pusulasındaki sıralı partilerden birisi değil, insanlığa hizmet yolunda sorumluluğa sahip olan Milli Görüş hareketinin partisidir. Şu çok iyi bilmeliyiz ki, işte bu sebeple dün Milli Nizam, Milli Selamet, Refah ve Fazilet’teki her Büyük Kongre’mizde olduğu gibi bugün Saadet Partimizin 30 Ekim kongresinde de bütün gözler üzerimizde olacak.
Milli Görüş, mevsimlik bir hareket değildir. Milli Görüş; gelip geçici bir heves, gelip geçici bir fikriyat ve gelip geçici bir örneklem de değildir. Milli Görüş hareketi rastgele bir parti değil, tarihin en büyük devletinin milletinin aslına, özüne, ruh köküne dönmesi olayıdır. “Temel esasları” olan, “teamülleri” bilinen, yarım asırlık bir tecrübe hazinesine sahip olan bir harekettir Milli Görüş. “Sizden/İçinizden, hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun” emrine sımsıkı sarılan, “İşte onlar kurtuluşa erenlerdir” müjdesine mazhar olmak için canla başla, ihlasla çalışan kardeşler topluluğuyuz biz. Yoluna barikatlar kurulan, dikenler dökülen; partileri kapatılıp, yasaklar konan Milli Görüş hareketi, onca badireyi onca engeli vazgeçilmez “temel esaslarına” sımsıkı sarılarak ve istişarede sebat ederek aşabilmiş, ümmet şuurunu ayakta tutabilmiştir. İstişare; Milli Görüş’ün başarısının anahtarıdır. Öyleyse biz Milli Görüşçülere düşen vazife; bu anahtarı Milli Görüş’ün dününe, bugününe ve yarınına yakışır güzellikte kullanmak; istişaremizi her zaman olduğu gibi en güzel şekilde tamamlayıp milletimizin huzuruna varmaktır.
GÖNLÜMÜZDEKİ ASLAN, DAVAMIZDAN SEVİMLİ OLAMAZ
Orada burada her biri birbirinden kıymetli isimler konuşuluyor. Fıkhınca; usulünce, üslubunca elbette konuşmalıyız. Lakin sosyal medya mecralarında lüzumsuz, hatta Milli Görüş’e yakışmayacak tartışmalara tutuşmuş kardeşlerimizi müşahede ediyoruz. Herkesin gönlünde bir aslan yatıyordur elbet. Fakat hiçbirimiz için gönlümüzdeki aslan davamızdan daha sevimli olamaz. Hiçbirimiz “illa benim adayım” kalıbına giremez. Hiçbirimiz “illa ben olacağım” diyemez. Elbette ki her birimiz, nefis elbiselerimizden soyunarak davamız için söyleyeceğimizi söyleyeceğiz, hayırlı olacağını düşündüğümüz ismi, isimleri yerinde ifade edeceğiz.
Hani bir söz vardır ya; “Hızlı gitmek istiyorsan yalnız yol al; uzağa gitmek istiyorsan birlikte yol al”. Biz nesillere, çağlara gitmek zorundayız. Biz hepimiz birlikte yol almak zorundayız. Çünkü Saadet Partisi iktidarına, Milli Görüş iktidarına sadece biz değil bütün mazlumlar, bütün insanlık muhtaç. Gece gündüz dua ettiğimiz, dualarımızla birlikte gözyaşı döktüğümüz yeryüzünün dört bir bucağındaki mazlum Müslüman kardeşlerimizin Saadet Partisi’nin iktidarına ihtiyacı varken, biz en fazla kendimiz gibi davranmamız, davamıza sarılmamız gereken bir süreçte, nefsimize sarılamayız.
Belki de Milli Görüş hareketinin en önemli karar virajlarından birindeyiz. Milli Görüş’ün temel esaslarına bugüne dek sadık kalıp da, “kardeşimiz için yaşadığımızı” dosta-düşmana iftiharla göstereceğimiz bir zamanda temel esasların dışında davranmak hepimiz için Allah muhafaza kayıpların en büyüğü olacaktır! Elhamdülillah, Milli Görüşçülerin büyük bir ekseriyeti olarak ailemize, evladımıza, en sevdiklerimize esirgemediğimiz hassasiyetin de fazlasını istişaremizin gereklerine gösterebiliyoruz. Kimyamız hala sapasağlam şükür. Nefis terbiyesini esas alan biz Milli Görüşçüler olarak bu bir aylık süreçte de kimyamızı bozmayacağız inşallah. Yeri gelince, “ben değil kardeşim” deme faziletini yaşıyor, yaşatıyor olmak bir siyasi hareket için Allah’ın en büyük lütuflarından birisidir!
“KERAMET BİZDE DEĞİL, MİLLİ GÖRÜŞ’TEDİR”
Erbakan Hocamız’ın iki dudağının arasından “ben” dediğini bir kez dahi duyanımız yoktur herhalde. 40 yılı aşkın zamanda adeta tek başına omuzlarken davamızı “ben değil, biz derdi” hep. Erbakan Hocamız bile “Keramet bizde değil, Milli Görüş’tedir” derken, biz nasıl “ben” diyebiliriz ki!..
Ülkemizde ve dünyada bu davayı hiç yılmadan omuzlayan ve ömrünün sonuna kadar yürüten, bizleri de bu yolda çalışmaya sevk eden, çalışma azmimizi artıran Erbakan Hocamız’a bu vesileyle Allah’tan rahmet diliyoruz. Mekanı cennet olsun, cennetinde bizleri hep beraber buluştursun.
Allah (c.c) kongremizde her birimize yüz aklığı nasip buyursun.
Yeni Hicri yılımız, camiamıza, milletimize ve ümmet-i Muhammed’e hayırlı olsun. Amin…
Kaydol:
Yorumlar (Atom)